EN ESKİ ARKADAŞIN KAÇ YILLIK?

Geçen aylarda bir talk show sırasında konuk sanatçı yeni tanıştığı insanlara dair güven testi olarak onlara “En eski arkadaşın kaç yıllık?” sorusunu yönelttiğini söyledi. O an bu soru, sunucu tarafından da anlamlı ve denemeye değer bulundu. Bu ölçüye göre, o kişinin ne kadar sadık bir dost olduğunu, her şeye rağmen ilişkisine nasıl sahip çıktığı, kalıcılığı ve dostluk kurmaya değer olup olmadığı anlaşılıyordu belli ki. Bu biraz kafa karıştırıcı geldi bana. Derken bir zaman sonra konuyla ilgili bir başka yorumla karşılaştım. Bu defa aynı arkadaşlıklarda park etmenin ne kadar tek düze ve kişinin gelişimine hizmet etmediğinden bahsederek bu ölçü sorusunun yanlışlığından dem vuruyordu. İşte bu düşünmeye değerdi.

Çoğu zaman ben de yaş aldıkça arkadaş edinmenin zorluğundan, aradan uzun zamanlar geçse bile eski arkadaşlarımızla kaldığımız yerden devam etmenin konforundan, özellikle yeni bir insanı tanımak için zaman ve emek vermenin zorluğundan, geçmişini çok da iyi bilmediğimiz birini hayatımıza kolaylıkla dahil edememekten dem vuruyordum.

Bununla birlikte, hayatımın ilerleyen dönemlerinde tanıştığım (bana göre) pek çok güzel insan hayatıma dahil olduğu için mutluyum. Hayata dair pek çok meselesini halletmiş ya da en azından bu çabayı gösteren kimselerin taşıdığı o olgun tavırla karşılaştığımda bana da yeni bir dünyanın kapıları açılıyormuş gibi hissediyorum bazen.

“Yeni tanıştığın birine ne kadar güvenebilir, aklını/kalbini ne kadar açabilirsin?” diye sorabilirsiniz. İşte o zaman bir şans vermeye, hayatın sürprizlerine açık olun derim. Beklenmedik şekilde karşımıza çıkan insanlar arasında aklımıza ve ruhumuza iyi gelenler mutlaka olacaktır. Ve bugün başlayan bir ilişki için 5-10 yıl sonra yıllardır arkadaşım tanımını kullanıp aradan geçen zamana ve anılara bakarken bulabiliriz kendimizi.

Katıldığım pek çok eğitim/gelişim ya da farkındalık çalışmalarında birbirini hiç tanımayan nice insanın içini nasıl da açabildiğini gördüm. Geçmiş ortak hikayeler kişileri birbirine bağladığı kadar oluşan yargılar ile uzaklaştırıyordu da. Bazen sadece bizi geçmişin tozu ile dinlemeyecek ya da güçlü hallerimize referans vermeyecek dinleyicilere ihtiyaç duyuyoruz. Aslında belki de sadece yargılardan arınarak dinleyebilenlere. Bu ihtimal hep bir yerlerde duruyorken sadece geçmişten gelen tanıdıklık bağına tutunmak kısıtlayıcı bir bakış açısı gibi geliyor bana.

Kişinin ciddi farkındalıklarını ve hatta gelişimini ilişkileri üzerinden deneyimlediğine inanıyorum. Sürdürmeyi tercih ettiğimiz bir ilişkide bizi mutlu eden, sinirlendiren, kızdıran, sorgulatan, yaşam sevincimizi tetikleyen bir dolu an vardır mutlaka. Bununla birlikte hayatımıza görece sonradan giren nice insanla da neşeli ya da öfkeli başlangıçlarımız olur. Kişisel gözlemlerime göre zaman içinde kurduğumuz bağın kalıcılığı, sezgilerimize, o ilişkinin her iki tarafı ne kadar beslediğine, birlikte olmaktan aldığımız keyif düzeyine ve  kişinin hayatımıza kattıklarına bağlı.

Birkaç hafta önce çocukluk arkadaşımla buluştuğumda kahkahalarla geçen saatlerin nasıl geçtiğine şaşıran da benim, görece çok daha yakın tarihli hayatıma giren ve her buluşmamızda sohbetimizin nasıl da derinleştiğini deneyimlediğim arkadaşımı özleyen de benim. Hayatın içindeki farklı nehirlerden beslenmek gibi kurduğumuz ilişkiler. Ve bazıları daha güçlü bir şekilde bizi besliyor, o kesin.

Richard Sinacola’nın yıllar içinde bireyler ve çiftler üzerine yaptığı çalışmalar sonunda ortaya koyduğu “Sağlıklı İlişklerin 5 C’si” aslında tüm ilişki biçimlerine uyarlanbilir türden bir çalışma sonucu sunuyor. Bu unsurlar sırasıyla;

  • İletişim (Communication), düşünceleri ve duyguları ifade etmeyi ve dinlemeyi,
  • Uzlaşma (Compromise), ortak değerlere sahip olmanın yanında farklılıklara rağmen saygıyı korumayı,
  • Çatışmaların Çözümü (Conflict Resolution), olası çatışmalara rağmen çözüm odaklı bakabilmeyi,
  • Şefkat (Compassion), ilişkide özen, sevgi ve desteği koruyarak diğerinin yanında durabilmeyi,
  • Bağlılık (Commitment), ilişkiye ayrılan zaman, emek ve enerjiyi anlatırken, bu ilişkiyi devam ettirmeye dair istekliliğimizi ifade eder.

Hayatımızda varlığını korumayı istediğimiz ilişkilerde bu unsurların izlerini görmek mümkündür. Eskilerden taşıdığımız yakın arkadaşlıklarda ise bağlılık daha öne çıkan bir tema olabilir. Ne de olsa yıllar içinde inşa edilen “güven”, ilişkinin önemli bir yapı taşı olmuştur.

Benim bilimsel olmayan gözlemlerime göre ise devam etmesini arzu ettiğimiz ilişkilerdeki ana unsurlar;

  • Birlikte öğrenme ve keşif; deneyimleri paylaşırken yargılamadan dinlemeyi ve birbirimize cesaret vermeyi,
  • Cesaret; duyulmasından ya da söylenmesinden hoşlanmayacağımız şeyleri dahi paylaşabilme gücünü,
  • Sevgi; o kişiye verdiğimiz kıymeti (mümkünse bu hayattan göçmesini beklemeden) söylemeyi ve takdir etmeyi,
  • Alış-veriş dengesi; tarafların maddi ya da manevi alandaki cömertliğini, duygusal ve zihinsel olarak karşılıklı beslenmeyi,
  • Keyif; hayatın onca zorluğu içinde neşe içinde kendinle ve hayatla dalga geçebilme rahatlığını ifade eder.

Ve bana göre tüm eski ve yeni dostluklarımızı değerlendirirken bakış açımızı zenginleştiren şey hayata taşıdığımız “merak”! Her yeni karşılaşmanın bizi nasıl bir düşünce yolculuğuna çıkaracağına, bizi nasıl besleyebileceğine ya da düşüncelerimizi nasıl kışkırtacağına dönük merakımız. Eskiden beri emek verilen ilişklerimizi koruyalım, gözümüz gibi bakalım evet ve bununla beraber, eğer hayat bir dolu kesişmeden ibaret ise yenilerin hayatlarımıza neler getireceğini görmek için de denemekte fayda var:)