BİR DEĞİŞİM YOLCULUĞU OLARAK KOÇLUK
İlk kez 2008 yılında tanıştım koçluk kavramı ile. Hemen hemen tüm sektörlerde, yöneticilerin klasik yöntemlerin dışına çıkması gereğinden ve koçluk becerilerini de kazanmalarının öneminde bahsediliyordu. O dönem insan kaynakları yöneticisi olarak çalışıyordum. Koçluk becerisinin tam olarak ne olduğunu ve diğer yönetim anlayışlarından farkını görmek amacıyla katıldığım programdan aklımda kalan üç başlık “etkili dinlemek”, “güçlü sorular sormak” ve “yargılardan arınabilmek” olmuştu. İyi tanıdığını sandığın bir çalışanını bile dinlerken derinlerde ne dediğini duyabilmek, zaten emin olduğuna inandığın cevapları otomatikleşerek vermek yerine diğer “insan”ın fikrini, davranışını ve hatta ihtiyacını anlamana hizmet eden soruları sorabilmek ve tüm o otomatik cevapları getiren, zamanla biriken yargılarından arınmak önemli koçluk becerileri arasında geliyordu.
Sonraki yıllarda koçluk, mentorluk, fasilitasyon ve benzeri bireysel ve sistemsel gelişime odaklı farklı teknikleri ve yaklaşımları öğrenme ve deneyimleme fırsatım oldu. Tüm öğretiler dışarıdaki dünyaya dönmezden önce kendini bilmekle başlıyordu; önce kendimi dinleyecektim, sonra kendime “gerçek” sorular soracaktım ve içimde konuşup duran “ben zaten biliyorum” diyeni susturup “gerçek” cevapların peşine düşecektim. Kuşkusuz, her biri önce kendimi sonra da ilişkilerdeki “diğeri”ni anlamaya hizmet eden süreçlerdi.
Bir koç olarak danışanın yolculuğuna eşlik etmeye başlarken de kendi içinizdeki dönüşümü hep zihninizin bir kenarında tutmakta fayda var. Bu ilişkide bir “her şeyi bilen” yok; yolculuğa eşlik etmek, bazen karaltıdan görülemeyen farklı yolların varlığını hatırlatmak için ışık tutmak ve danışanın kendi sesini duyabilmesine vesile olmak var.
Koçluk hizmetinin sağlam bir temel üzerine kurulması ve ilişkinin sağlıklı bir şekilde devamı için temel prensiplerin başında “güven” geliyor. Bu kavram taraflar arasında zamanla gerçek anlamına kavuşmakla beraber; bunu destekleyen bir diğer prensip “gizlilik”. Danışanın mahremiyetine gösterilen saygı, zaman içinde ilişkideki güveni artıran en önemli etken.
Ve belki de en az bu ikisi kadar önemli bir başlık da; “gönüllülük”. Bireyin kendi kararı ya da kurumsal bir programın parçası olarak da başlasa her kişisel gelişim yolculuğu gibi, gerçek niyete hizmet edebilmesi için danışanın istek ve gönüllüğü şart.
Ve hep hatırda tutulmalı ki; başlayan bu yolculukta gündemin asıl sahibi danışandır. Her adım, onun öncelikleri ve ihtiyacı ile şekillenirken, her görüşme yeni bir farkındalık alanına hizmet eder. Her gündem, onun sahip olduğu kişisel güçlerini, kaynaklarını, hayallerini, endişelerini, engellerini ve hayatına dair pek çok parçayı ele alması için bir fırsattır.
Koçluk bir taraftan da sadece görüşme sırasında değil görüşmeler arasında da devam eden bir akıştır. Gerçek hayatı ve pratiği içine alması ile eylem planları oluşur. Her deneme ya da davranış değişikliğine edilen niyetler, kararları teorik düzlemden çıkartır ve düşünceler hayat bulur. Aksi halde, yıllarca kalıplaşmış ve “ben böyleyim” diyerek sıyrıldığımız ama bir tarafı ile de bizi rahatsız eden durumları değiştirmek çok da mümkün olmaz.
Koçluktaki değişim, kendimize dönüp bakmakla ve farkında olmakla başlar. Bir taraftan “ben –aslında- kimim?” ve “olmak istediğim halim ne?” soruları tüm sürece eşlik ederken olabildiğince çok seçeneği sıralamakla devam eder. Bu seçeneklerden bizi alıkoyan “ama” ile başlayan bahanelerle örülü bakış açısı ise tüm gelişim akışları gibi, koçluk sürecinin de sabotörüdür. Bu nedenle başta paylaştığım açık ve güçlü soruları sorabilme pratiği, olasılıkların kapılarını açar. O sorularla açılan, bize dair tüm potansiyeli ve zenginliği barındıran alandır. Farkındalık ve seçeneklerden sonra gelen son adım ise eylemdir. Ne kadar konuşsak, ne kadar düşünüp planlama yapsak da değişimi getiren; eyleme geçmektir. Bir programda duyduğum o cümleyi kendi kendimi durdurduğum anlarda hatırlarım; “Evren, düşünceyi değil hareketi alkışlar.” Denedikçe sınırlarımızı zorlar, başarabildiğimizi ya da bizi neyin engellediğini görürüz. Bu da yeni bir farkındalık anı olarak, bize yeni hareket alanlarının kapılarını açar.
Koçluk süreci boyunca atılan adımları, çok parçalı bir puzzle yapmaya benzetirim. Başlarken ele almaya niyet edilen konulardan her birine dair değişim adımları atıldıkça puzzle tamamlanmaya doğru yaklaşır. Hayat devam ettikçe, attığımız adımlardan ya da değiştirebildiklerimizden gurur duyduğumuz kadar, yeni rahatsızlıklar, dönüşüm yaratmak istediğimiz alanlar ve odaklanma ihtiyacı duyduğumuz konular ile karşılaşmalarımız devam eder.
Koçluk yolculuğunun sonunda danışanın kişisel heybesine koyduklarını ve değişimi hayatının sonraki evrelerine taşıma hevesini görmek, bana göre bir koç için en mutlu edici anlardan biridir. Bu iki taraflı yolculukta, hem koç hem de danışan için geçerli olan; paylaştığımız her yöntemi hatırladıkça, uyguladıkça ve yenilerini heybemize koydukça zenginleşmeye devam ettiğimizdir. Yaşam sevincimizi sürekli kılan da hayata dair bu merakımız ve heyecanımızdır.