KAYIPLAR VE ANLAM

Bir süredir yazım konusuna  hayatımda daha çok zaman ayırmak istiyordum ve bu akşam da kafamdaki bazı notları yazıya dökmek niyetindeydim. Ne büyük bir yanılsama! “Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir” buyurmuş John Lennon. Bu sözü her gün ve belki de gün içinde birkaç kez tecrübe etmek mümkün.

Tam yazmaya odaklandığım esnada aldığım kısa bir mesaj, gecenin ve daha çok zihnimin ve duygularımın akışını değiştirdi. Çok sevdiğim bir arkadaşımın babasının beklenmedik vefat haberinin yarım saat sonrasında bulundukları hastanede buldum kendimi. Böyle zamanlarda, söyleyecek sözünüz ya da üzüntüyü giderecek bir çareniz olmasa da  sevdiklerinizin yanında olmanın ve acıyı paylaşmanın, hepimize şifa verdiğine inanırım. Sessizlik içinde yan yana olmak dahi iyi gelir.

Ölümün yaşı yok malum… Bir yandan “aman sıralı olsun” duaları ederken, başımıza geldiğinde ise yaşın pek de önem taşımadığını, acıyı azaltmadığını duyumsuyoruz, hele de kaybettiğimiz çok sevdiğimiz biri ise… O an dünya dönüşünü durdurmuş, diğer şeyler anlamını yitirmiş,  “ne önemi var ki?” düşüncesi yaratıyor. Kayıp ve acı ile biraz daha kaldıkça yaşamanın, hayatın ötesinin ve anlam verdiğimiz şeylerin sorgusuna kapılıyoruz böyle zamanlarda.

Son dönemlerde doğum haberlerinde ve daha çok da kayıplarda hemen “anlam” kavramı tetikleniyor zihnimde. Beni var eden ya da benim için anlam taşıyan ne? Düşünen insanın en eski sorusudur belki de; “neden varım?”. Hayat bu sorunun yanıtını aramakla geçebilir. Şanslı isek kendimizi cevaba yakın hissettiğimiz anlarımız olabilir. Bu  akşam da olduğu gibi ardından özlem ile gözyaşı dökülen ve sevgi ile hatırlanan bir kimse olmak, hayattayken yarattığın anlamı işaret eder mi? Bence evet! Geride bıraktığın aslında varoluşun ile yarattığın duygudur, senin içine girdiğin ortamlarda beraberinde taşıdığın ve yaşattığın histir, belki seninle dile gelen fikirlerdir, tetiklediğin bakış açısıdır ve “anlam” belki de bunların tümü ile yaşadığın dünyada ve evrende yarattığın etkinin tamamıdır.

Ardından iyi hislerle andığımız kimselere baktığımda ortak özelliklerinin, bir katkı yaratmaları, duruş ve davranışları ile ilham vermeleri, sevgi dolu olmaları, yeni ufuklar açmaları, güven uyandırmaları, hayattan keyif almaları, keyif katmaları ve paylaşarak çoğalmaları olduğunu görüyorum. Bizim topraklara özgü müdür bilemiyorum ama kaybettikten sonra kişilere dair takdirlerimizi ve güzel görüşleri daha bonkörce paylaştığımızı düşünüyorum. Oysa ki, yaşarken paylaşmak, yaratılan olumlu etkilerin ve katkıların cömertçe ifade edilmesi, kişilerin anlam yolculuğuna dair güçlü ışıklar yakabilir. Ne de olsa, bu yolculuk boyunca başkaları ile kesişen anlarımız kendimize ve arayışımıza dair çok şey söyler. Hatta yolumuzu kaybettiğimiz anlarda destek alabildiğimiz yol arkadaşları en etkili kaynaklarımızdan biridir.

İkinci Dünya Savaşında toplama kampında yaşadıklarını anlattığı “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında, Victor Frankle; “İnsanın temel uğraşı haz almak ya da acıdan kaçınmak değil, yaşamında bir anlam bulmaktır.” der. Onun da referans aldığı Nietzsche ise “Yaşamak için bir “neden”i olan, hemen her “nasıl”a dayanabilir.“ diyor. Anlama götüren “ne için?” sorusuna, kendimize iyi gelen cevabı bulduğumuzda; tüm deneyimlerimiz bir anlam kazanıyor ve zorluklarla karşılaştığımızda dayanma gücünü de buradan alıyoruz. Soru zor ve kendisi ile oldukça sık temas etmeyi gerekli kılsa da anlam arayışı buna değer. 

Yaşamının anlamının ne olduğuna karar verdiğinde, hayatı hakkını vererek yaşamak ve seçimlerinden emin olmak mümkün oluyor. Aldığımız kararlar, nelere “evet” ya da “hayır” dediğimiz, gelecek hayallerimiz, anlam meselesi ile o kadar ilişkili ki… Daha bilinçli ve ne istediğinin farkında olarak yaşamak, hayatına anlam kattığına inandığın ne varsa onlara kucak açmak ve sana hizmet etmeyenleri de kapı önüne koymak o zaman elinde oluyor.

Bronnie Ware, hastabakıcılık yaptığı dönemde, ölüm döşeğindeki hastalar ile gerçekleştirdiği görüşmelerde ortaya çıkan en büyük beş pişmanlığı şöyle sıralıyor;

-Keşke kendi hayatımı yaşama cesaretini gösterebilseydim.

-Keşke aileme daha çok zaman ayırsaydım.

-Keşke duygularımı açıklama cesaretini gösterseydim.

-Keşke arkadaşlarımla daha fazla görüşseydim.

-Keşke daha mutlu olmama izin verseydim; mutluluğu tercih etseydim.

Bu araştırma da, kayıp anı yaklaştıkça, ortaya çıkmasına izin verilen gerçeklerin başka bir örneği gibi. Aslında sır olmayan, içten içe bildiğimiz ama ifade etmediğimiz gerçekler ne kadar büyük bir yük oluyor bizler için. Anlam arayışı, bu çalışmanın ilk çıktısının da bir çıkış yolu olabilir; “Keşke kendi hayatımı yaşama cesaretini gösterebilseydim.” Soruları sormak ve cevabın peşine düşmek cesaret istiyor. 
Eğer hayatını bilinçli yaşama gayretinde isen, bu dünyadan göçtüğünde nasıl bir iz bırakacağını daha göçmeden de bilirsin. Sevdiğimiz ve değer verdiğimiz kimseler, yaşamları ile olduğu kadar yoklukları ile de çok şey öğretir bizlere. Hayatın içindeki her bir parçanın görünür ya da görünmez bağlarının bir ispatı gibi, bazen de sizin kaybınız hiç tanımadığınız birinin yazısında mesajını verir.  Bir başka kayıp haberi ile savrulmadan, kendin ve direkt ya da dolaylı yoldan temas ederek değer yarattığın herkes için istediğin bir adımı atabilirsin. Eğer gerçekten istiyorsan☺